Yazılı psikolojik desteğin en ulaşılabilir hali
Psikolojik destek almak hiç bu kadar kolay olmamıştı.Psikologca’da yaşadığınız duygu, düşünce ve sorunlarla ilgili uzman psikologlara anonim olarak yazılı sorular sorabilir, onların detaylı yanıtlarını okuyarak kendinizi daha iyi anlayabilirsiniz.Yalnız değilsiniz, ilk adımı şimdi atın.
Kullanıcı Yorumları
Psikolog Destekleri
Merhabalar, Siz satır aralarında o kadar çok çaba harcamış ve kendinizi anlatmaya çalışmışsınız bunun için size teşekkür ederim. Okurken insanın aklına hemen şu geliyor: Bütün bu yılların ağırlığını sırtınızda taşımışsınız, ama buna rağmen vazgeçmemişsiniz. Yaşadığınız olumsuz deneyimler, biten arkadaşlıklar ve buna rağmen hala denemeye devam eden çözüm arayan tarafınız o kadar kıymetli ki ❤️ Herkes “konuşmak” deyince işin ne kadar zorlayıcı olabileceğini anlamayabilir, ama sizin anlattıklarınız bana, iletişimin sizin için doğru kelimeyi bulmaktan çok daha fazlası olduğunu düşündürdü. Biraz geriye baktığınızda, ailenizin yakın arkadaşınızı engellemesi aslında tek başına çok etkileyici bir olay. Orada bir tedirginlik, belki de “yanlış yaparım” ya da “tehlikeli bir şey olur” kaygıları verilmiş olabilir size… Bunlar çoğu zaman insanın özgüvenini ve sosyalleşme isteğini gölgeliyor. Böylesi bir deneyimin ardından, birilerine yaklaşırken ya da sohbet ederken içten içe huzursuz hissetmeniz çok tanıdık bir durum. Belki böyle bir noktada size başarısızlık düşüncesini daha da yüklüyor ve sizin yerinize ailenizin daha iyi karar verebileceği, sizin kendinizi ifade edemeyeceğinize dair yanlış yanılgılara kapılmanıza neden olabilir. Bir diğer noktayı ise ailenizin müdahaleci tavırlarının belki de özgüveninizi etkiliyor olması bu yüzden de kendinizle ilkiyle daha çok olumsuz düşünceler yaratmanız neden oluyor olabilir. Belki biraz çocukluk zamanlarınızı düşünebilir ve orada da işlerin nasıl gittiğini kendinize sorabilirsiniz. Üniversiteyle ilgili anlattıklarınızla ilgili. İlk başta girişken davranmaya çalışıp sonra sürdürememek… Bazen insan temas ettikçe sevinçli olurken, bazıları yoğun gerilim yaşıyor ve sanki kendi içine kapanıyor. Yani, bir grupta ya da karşılıklı sohbetlerde “olmayacak, bir yerde yanlış yapacağım” endişesi pek çok insanın az ya da çok yaşadığı bir şey. Fakat sizde bu belirgin olmuş. Burada şunu göz önünde bulundurabilirsiniz arkadaşlıklarda yanlış yapıp yapmamanız önemli değildir önemli olan birlikte kuracağınız bağdır. Doğru kişilerle arkadaşlık kurarsanız zaten bu bağ kendiliğinden oluşacak ve iletişiminiz güzel bir şekilde devam edecektir. Burada iletişim konusunda yapmış olduğunuz hatalar olduğunu düşünüyorsanız bunları fark edebilir ve nelerin değişmesi gerektiğini özeleştiri yaparak değerlendirebilirsiniz. şu söylediğiniz çok kıymetli: Hayatınızın sonuna kadar böyle gitmesini istemiyorsunuz. Bu, değişim isteğinizin ve hala bir umut taşıdığınızın göstergesi… Hiç küçümsenecek bir şey değil. Çünkü bazı insanlar buna öyle alışıyor ki, artık başka bir şekilde yaşayabileceğine dahi inanmıyor. Siz ise çabalıyorsunuz; kendinizi konuşmaya, konu açmaya zorluyorsunuz. Belki şöyle bir egzersizle başlayabilirsiniz: Bir defter alın ve günlük hayatta karşınıza çıkan “konuşma fırsatlarını” yazın. Tanıdık-tanımadık fark etmez; kısa, basit cümleler yazın. Mesela “Bugün markette kasiyere ‘İyi günler’ demek” gibi küçük hedefler belirleyebilirsiniz. Ve sonrasında bunların hangi birini uygulayabildiniz, hangisinde zorlandınız, yazın. Zamanla bu küçük cümleler birikip kendiliğinden doğal gelmeye başlar. Bazen de konuşamayan ya da içine kapanan kişilerin, kendini fazlaca yargılayıp, karşı tarafın ne düşündüğünü abartılı bir şekilde kafasında kurduğunu görüyorum. Danışanlarım bana “Sanki herkes bana bakıyor, ne dediğimi bekliyor ve hata bulacaklar gibi…” dediklerinde, bazen o anlarda bir adım geri çekilip, ortamdaki diğer kişileri gözlemleme egzersizi öneririm. Belki siz de deneyebilirsiniz: Bir kafede ya da toplu taşıma sırasında insanların sohbetlerini ve davranışlarını gözleyin. Ne kadar da mükemmel, akıcı ya da “kusursuz” konuşuyorlar? Genelde kimse mükemmel değil, herkesin kendi çapında ufak tefek takıldığı yerler olabiliyor. Bu gözlenimi yapmak, üzerinizdeki yükü biraz hafifletir bazen. 😊Kendinizi geliştirmenin yolları, mutlaka bir yerlere konuşma veya topluluk karşısında sunum yapmaktan geçmek zorunda değil. Belki gönüllü küçük bir etkinlik, belki sohbet etmek isteyen insanlara soru sormak veya yeni hobiler denemek… Hepsi mini pratikler olabilir. Eğer içinizden gelirse, bir iletişim grubu ya da kısa atölyelere katılmak da mümkün. En basitinden, ablanızla farklı sosyal ortamlarda bulunmak başlangıç için iyi bir fikir olabilir. Eğer olur da bu sürece dair aklınızda takılanlar olursa veya küçük ilerlemelerinizde bile duygularınız değişirse, tekrar buradan paylaşabilirsiniz. Her adımı çok ciddiye almadan, ufak tefek gelişmeleri kayıt ederek ilerlemek, bazen uzun bir yolculuğun başlangıcı olur. Sizin yolunuzda da her yeni deneyimin küçük bir kazanım getirdiğini görebilirsiniz. 🌱Bu konuda dilerseniz bir terapist ile birlikte çalışabilirsiniz. Bu şekilde kendinizi daha rahat anlayabilir duygularınızın ve düşüncelerinizin temellerini fark edebilir ve birlikte daha sağlıklı bir yol yürüyebilirsiniz. Sorunuz sizin için bir cevap olabildiyse, puanlayabilir ve görüşünüzü bizimle paylaşabilirsiniz. Bizlere sorularını yöneltmek isteyen başka arkadaşlarınız varsa onların da yararlanmasını sağlayabilirsiniz. Sağlıklı günler dilerim. Sevgiyle kalın. Uzman Psikolog Gönül Tanır Durmaz
Merhaba Sevgili Danışan,Yazdıklarını büyük bir dikkatle okudum. Yazdıklarında tanıdık ve insanî bir şey var, çoğu insanın hayatının bir döneminde kendisine sorduğu o zor sorulara dokunuyorsun: “Ben ne hissediyorum?”, “Geçmişin etkisinde mi kaldım?”, “Bu his neden bu kadar belirsiz ve adı konamaz bir halde geliyor?” Bu tür sorular, aslında senin kendi iç dünyana duyduğun farkındalığın bir göstergesi. Bir şeyleri anlamaya çalışıyorsun, kaçmıyorsun. Öncelikle bilmelisin ki geçmiş yaşantılar, özellikle de bizi duygusal olarak etkileyen deneyimler, her zaman net izler bırakmaz. Bazı olaylar gözyaşıyla, bazıları ise sessiz bir boşlukla, bazıları da senin tarif ettiğin gibi “ne iyi ne kötü ama bir şey eksik, bir şey garip” hissiyle kendini gösterir. Travmatik yaşantıların her zaman dramatik belirtilerle ortaya çıkması gerekmez. Sessiz, sinsi, belli belirsiz ama yaşamı etkileyen duygularla da karşımıza çıkabilir. Bu nedenle “ağlamıyorum o zaman sorun yok” demek, her zaman duygusal iyileşmenin göstergesi değildir. Tam tersine, bastırılmış ya da çözülmemiş duygular bazen ağlamadan, ama içten içe bir eksiklik, bir donukluk ya da bir yönsüzlük hissiyle kendini belli eder. Yani hissettiğin bu “belirsiz karmaşa” aslında çok tanıdık bir duygu halidir. İnsan, duygularını her zaman net cümlelerle tarif edemez. Bazen sadece “bir şey var” deriz ama ne olduğunu bilemeyiz. Bu gibi durumlarda yaşadıklarını anlamanın ilk adımı, o duyguyu bastırmak ya da hemen çözmeye çalışmak yerine, o duyguyla biraz oturmak, onunla kalmak ve kendine şu tür soruları sormaktır:Bu his ne zaman geliyor?Hangi anlarda daha yoğun hissediyorum?Bedenimde nerede hissediyorum bu duyguyu? (Örneğin bir boşluk hissi mi, bir sıkışma mı?)Bu his bana neyi hatırlatıyor?Bu duyguya bir renk ya da şekil verecek olsam nasıl olurdu?Bu sorular sayesinde duygunu tanımaya başlarsın. Çünkü duygular soyut şeylerdir ama onları somutlaştırdığımızda –beden, zaman, hafıza, şekil gibi ögelerle– zihnimiz onları tanımlamaya daha yatkın hale gelir. Bir başka önemli nokta da şu: Senin bahsettiğin gibi geçmişi düşündüğünde ağlamamak ya da büyük bir acı hissetmemek, her zaman iyileştiğin anlamına gelmez. Bazen duygularımızı bastırmak için zihinsel savunmalar geliştiririz. Bu savunmalar (örneğin, geçmişi fazla düşünmeme, gülerek geçiştirme, anlamlandıramama) kısa vadede bizi korur ama uzun vadede o duygunun tam olarak işlenmesini engelleyebilir. Böyle durumlarda, tıpkı senin şu an yaşadığın gibi, geçmişin etkisi silinmese bile “adı konamaz bir his” olarak içimizde kalabilir. Peki bu durumda ne yapılabilir?Kendine duygularını tanımak için alan açman önemli. Bu, illa derin bir terapi süreciyle başlamak anlamına gelmez. Kendine yazı yazmak, meditasyon yapmak, yalnızca düşünmeye vakit ayırmak bile çok işe yarar. Örneğin şu egzersizi düzenli olarak deneyebilirsin:Sessiz bir ortamda 10 dakika otur. Gözlerini kapat. İçinde olan her şeyi yargılamadan fark etmeye çalış. Sonra da kendine şu cümleyle yazı yaz: “Şu anda içimde bir şey var. İsmi şu an bilinmiyor ama ben bu hissi tarif etmeye çalışıyorum. .. ”Bu tür egzersizler, bilinçdışı düzeyde bastırılmış duyguların açığa çıkmasına yardımcı olur. Çünkü hissettiğimiz ama adını koyamadığımız duygular genellikle ya bastırılmış ya da tam olarak işlenmemiş duygulardır. Geçmiş yaşantılarına geri dönerken kendine şefkatli davranmandır. “Acaba ben sorunlu muyum?” diye değil, “Bu yaşadıklarım bana neler öğretti, bana neler hissettirdi?” diye sor. Geçmişe dönmek bazen zorlayıcıdır ama iyileştirici tarafı da vardır. Senin gibi kendini sorgulayan, anlamaya çalışan insanlar bu süreci çok daha sağlıklı biçimde ilerletebilir. Bazen duyguların işlenememesinin sebebi yalnızca geçmişin kendisi değil, o duygulara yeterince yer veremediğimiz bir çevrede büyümüş olmamızdır. Eğer sen geçmişte duygularını ifade etmene izin verilmeyen bir ortamda yetiştiysen, şimdiki duygularını da tanımakta ve tarif etmekte zorlanıyor olman çok doğal. Çünkü duygular konuşulmazsa, zamanla tanınmaz hale gelir. İşte bu nedenle, duygularını kelimelere dökmek, biriyle paylaşmak ya da bir uzmandan destek almak, bu süreci daha görünür ve anlaşılır kılacaktır. Şunu unutma: Her duygu işlenmek ister. Bastırılan ya da ertelenen duygular bedende, davranışta ya da ruh halinde dolaylı olarak kendini gösterir. O yüzden hissettiğin “ne iyi ne kötü ama bir şey garip” hali sana bir mesaj vermeye çalışıyor olabilir: “Ben buradayım, beni fark et. ” O zaman senin yapman gereken şey, o duyguya kulak vermek. Onu bastırmadan, yargılamadan, değiştirmeye çalışmadan izlemek. Son olarak, tüm bu süreçte kendine şu soruyu da sorabilirsin:“Ben şu an hayatımı ne kadar geçmişe göre yaşıyorum?”“Geçmişteki benle şimdiki ben arasında hangi farklar var?”“Ben hâlâ geçmişte yaşananlara göre tepki mi veriyorum, yoksa yeni kararlar alabiliyor muyum?”Bu sorular, geçmişin etkisinin azalıp azalmadığını daha objektif görmene yardımcı olur. Sevgili danışan, hislerini tarif etmekte zorlanıyor olman seni yetersiz kılmaz. Aksine, bu farkındalık sürecine adım atman senin içsel gücünü gösterir. Unutma, duygular sisli olabilir ama hiçbir duygu çözümsüz değildir. Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğin farklı bir soru veya aklına takılanları yeni bir soru oluşturarak bizlere iletebilirsin. Sevgiler,Psikolog Betül Canbel
Merhaba Sevgili Danışan,Yazdıklarınızı büyük bir dikkatle okudum. Bir anne olarak yaşadığın endişe, çaresizlik ve kaygı hissetmenizi son derece doğal buluyorum. Ergenlikten çıkıp genç yetişkinliğe adım atmakta olan 18 yaşındaki kızınızla ilgili duyduğun kaygılar, aslında onun için en iyisini istemekten kaynaklanıyor. Üniversiteye hazırlık süreci gibi hem duygusal hem akademik açıdan yoğun bir dönemde, onun derslerden uzaklaşıp tüm odağını internet üzerinden tanıştığı bir kişiye vermesi, sizi haliyle düşündürüyor. Bu noktada hem kızınızın gelişimsel ihtiyaçlarını hem de senin ebeveyn olarak rolünü bütüncül bir çerçevede değerlendirmek faydalı olacaktır. Öncelikle 18 yaşındaki kızınızın yaşam evresine bakalım. 18 yaş, ergenliğin son evresiyle genç yetişkinliğin başladığı döneme denk gelir. Bu dönemde bireyler hem kimliklerini oluşturmak hem de aidiyet, sevgi, değer görme gibi psikososyal ihtiyaçlarını gidermek isterler. Özellikle karşı cinsle kurulan duygusal ilişkiler, bu ihtiyaçları karşılama noktasında önemli bir rol oynar. Yani kızınızın birine ilgi duyması, onunla sürekli konuşmak istemesi bu yaş grubunun oldukça yaygın ve doğal bir davranışıdır. Fakat burada önemli olan nokta şu: Bu ilgi ve bağ kurma süreci, kendi hayat hedeflerinin, gelişiminin ve akademik sorumluluklarının önüne geçiyor mu?Sizin sorunuzda da bu sorunun cevabı net bir şekilde ortaya çıkıyor. Kızınız gününün büyük bölümünü bu kişiyle mesajlaşarak geçiriyor ve derslerine gereken özeni göstermiyor. Özellikle ikinci kez sınava hazırlanan bir öğrenci için bu durum, hem zaman kaybı hem de motivasyon düşüklüğü anlamına gelir. Bu noktada bir ebeveyn olarak yapabileceğiniz en önemli şey, onu suçlamak ya da yasaklamak değil; neden böyle bir davranış eğilimi içinde olduğunu anlamaya çalışmak ve onunla duygusal bir bağ kurarak birlikte çözüm üretmektir. Bireyin davranışlarını yalnızca yüzeydeki belirtilerle değil; altında yatan duygusal, bilişsel, çevresel ve gelişimsel etkenlerle birlikte anlamayı hedefler. Bu nedenle kızınızın derslerinden uzaklaşma ve internet ilişkisine yönelme davranışının altında ne gibi duygusal ihtiyaçlar yatıyor olabilir sorusunu sormak gerekir. Belki de geçtiğimiz yıl sınav sürecinde yoğun stres yaşamış, başarısızlık duygusuyla başa çıkmakta zorlanmış, akademik alanda kendini yetersiz hissetmiş olabilir. Bu tarz duygularla başa çıkmakta zorlanan gençler, kendilerini daha değerli ve anlaşılmış hissettikleri kişilerle duygusal bağ kurmaya yönelirler. Özellikle internet üzerinden tanışılan kişiler, gerçek hayatta yaşanan baskı ve beklentilerden uzak bir “kaçış alanı” sunabilir. Bu da onun için hem rahatlatıcı hem de kısa vadede iyi hissettiren bir deneyim yaratabilir. Bir diğer önemli etken de kızınızın yaşamında sosyal destek eksikliği hissedip hissetmediğidir. Eğer çevresinde onu anlayan, destekleyen arkadaş ilişkileri zayıfsa ya da ailesiyle kurduğu ilişkide duygularını rahatça ifade edemiyorsa, bu eksikliği bir romantik ilişkide telafi etmeye çalışabilir. Bu da yine çok yaygın görülen bir durumdur. Ancak bu ilişkiler sağlıklı bir sınır içinde yaşanmadığında, gencin gelişimsel görevleri sekteye uğrayabilir; yani derslerine çalışmak, hedef koymak, kendini geliştirmek gibi sorumlulukları ikinci plana atabilir. Sizin için en zorlayıcı hislerden biri de çaresizlik olmuş gibi görünüyor. “Elden gelen bir şey yok, oluruna bırakmaktan başka çarem yok” demişsin. Bu duygu, kontrol kaybı yaşayan ebeveynlerde sıklıkla görülür. Özellikle çocuk yetişkinliğe geçerken ve bireyselleşme eğilimi gösterdiğinde, anne-babalar artık müdahale edemediklerini hissedip hayal kırıklığı yaşayabilir. Ama şunu bilmelisin ki, kızın henüz duygusal ve zihinsel olarak tam anlamıyla yetişkin değil. Sizin rehberliğinize, anlayışınıza, sınır koymanıza ve onunla kurduğunuz ilişkinin niteliğine hâlâ çok ihtiyacı var. Peki bu durumda ne yapılabilir?Öncelikle iletişimi güçlendirmek en önemli adım. Kızınıza doğrudan “neden çalışmıyorsun”, “telefonu bırak artık” gibi suçlayıcı cümleler kurmak yerine; “Bu yıl senin için tekrar sınava hazırlanmak çok zorlayıcı olmalı. Bazen insan böyle dönemlerde kaçmak, biraz rahatlamak ister. Ama bu süreç senin geleceğinle ilgili önemli. Senin yanında olduğumu bilmeni isterim” gibi empati içeren ve onun duygularını anlamaya yönelik cümlelerle yaklaşmak çok daha etkili olur. Birlikte küçük hedefler koymak işe yarayabilir. “Günde 3 saatlik bir odaklanma süreciyle başlasan, sonra bunu yavaş yavaş arttırsak, hem ilişki yaşarsın hem hedeflerinden uzaklaşmazsın” gibi çözüme yönelik bir öneri, hem onun özgürlüğünü kabul ettiğinizi hissettirir hem de hedeflerine yönlenmesini sağlar. Özellikle gün içinde belirli saatlerde telefona bakma, kalan zamanda ise ders çalışma gibi bir plan, ona yapıcı bir sınır koyma hissi verir. Tanımadığınız bir bireyle internet üzerinden kurulan ilişkilerin riskleri konusunda dikkatli ama korkutucu olmayan bir dil kullanmanızı öneririm. “Onunla tanışmak sana iyi geliyor olabilir, ama bu kişinin senin hayatına gerçekten katkısı oluyor mu, yoksa seni sadece hedeflerinden uzaklaştırıyor mu?” gibi düşündürücü sorular sorarak, onun içgörü geliştirmesine katkı sunabilirsiniz. Kızınızın motivasyonunu artırmak adına onu yargılamadan ve kıyaslamadan, içsel kaynaklarına yönlendirmeniz çok kıymetlidir. Örneğin; “Geçen yıl bu süreçte ne kadar güçlü durduğunu hatırlıyor musun? O zaman da çok zordu ama başardın. Bu sene daha deneyimlisin” gibi ifadeler, onun kendi gücünü hatırlamasına destek olur. Son olarak, bir psikolojik destek alması için teşvik edebilirsiniz. Sınav sürecinde bir psikologla görüşmesi, hem motivasyonunu hem de duygusal dengeyi korumasını sağlar. Bazen ergenlik dönemindeki bireyler, anne-babalarından değil ama uzmanlardan gelen yönlendirmelere daha açık olabilir. Sevgili danışan, siz çok duyarlı ve çabalayan bir annesiniz. Kızınızın hayatında doğru bir yön çizmesi için endişelenmen onun için ne kadar kıymetli bir ebeveyn olduğunu gösteriyor. Ama unutma, bu dönemde sınır koymak ile duygusal bağ kurmak arasındaki dengeyi iyi kurmak çok önemli. Ona güvendiğini ama rehberliğinize ihtiyacı olduğunu hissettirmek, uzun vadede ilişkinizi daha sağlıklı kılacaktır. Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğiniz farklı bir soru veya aklınıza takılanları yeni bir soru oluşturarak bizlere iletebilirsiniz. Sevgiler,Psikolog Betül Canbel
Psikolog Ekibimiz
Betül Canbel
Psikolog
İrem Gülsün Zengin
Psikolog
Elif Kızılkaya
Uzman Klinik Psikolog
Gönül Tanır Durmaz
Uzman Psikolog
İrem Bor
Psikolog
Fatma Gizem Bitgen
Psikolog
Melisa Sude KAV
Psikolog
Aslı Soylu
Uzman Klinik Psikolog
Nuray Halaç
Psikolog
Berrak Kibaroğlu
Psikolog
M. Çağla Karataş
Psikolog
Melek Mine Namlı
Psikolog
İrem Aşıkkutlu
Klinik Psikolog
Psikoloğa neden yazılı soru sormalıyım?
Yazılı olarak soru sormak, kullanıcıların kimliklerini gizli tutmalarına olanak tanır. Bu, özellikle hassas veya kişisel konuları paylaşırken, bireylerin kendilerini daha rahat hissetmelerine yardımcı olabilir.
Yazılı iletişim, kullanıcıların düşüncelerini ve duygularını ifade etmeden önce düşünmek için zamanları olduğu anlamına gelir. Bu, karmaşık veya derin konuları ele alırken, duygularını ve düşüncelerini daha net bir şekilde ifade etmelerine yardımcı olabilir.
Yazılı sorular, kullanıcıların herhangi bir yerden ve herhangi bir zamanda psikolojik destek arayabilmesi için büyük bir esneklik sunar. Bu, yoğun çalışma saatleri olan veya uzak bölgelerde yaşayan kişiler için özellikle yararlı olabilir.
Yüz yüze danışmanlık, bazı kullanıcılar için yüksek stresli olabilir. Yazılı olarak soru sormak, bu tür bir baskı olmadan, kendi hızlarında ilerlemelerine izin verir.
Herkes rahatlıkla konuşma seanslarına katılabilecek bir durumda olmayabilir; engelli bireyler, dil bariyeri olanlar veya konuşma bozukluğu yaşayanlar için yazılı soru sormak daha erişilebilir bir alternatif sunabilir.
Psikologlar, yazılı sorulara verilen cevapları hazırlarken daha fazla kaynak ve bilgiye başvurabilir, böylece daha detaylı ve kapsamlı geri dönüşler sunabilirler.
Yazılı olarak soru sormak, bireylerin kendi düşüncelerini ve duygularını derinlemesine keşfetmelerine ve ifade etmelerine yardımcı olur. Bu süreç, kendi kendine farkındalık ve kişisel büyüme için değerli bir fırsat sunabilir.
Kullanıcılar, günün herhangi bir saatinde, kendi uygun oldukları zaman diliminde sorularını yazabilirler. Bu, özellikle zaman kısıtlaması olan veya değişken programlara sahip bireyler için önemli bir avantajdır.